YANLIZ KURT
Share:

YANLIZ KURT

READING AGE 18+

Sevdalinka others

0 read

Ne kadar süredir bu karanlık ve soğuk hücrede olduğumu hatırlamıyorum bile. Zaman benim için çoktan anlamsız hale geldi. İlk başlarda günleri saymaya çalışmıştım. Her sabahın, her akşamın farkını hissetmeye çabaladım, ama artık gecem mi gündüz, gündüzüm mü gece, bunu bilmek imkânsız. Hücremin duvarları arasında sıkışıp kalmışken, dış dünyadaki yaşamdan tamamen koptum. Sanki başka bir boyutta yaşıyor gibiyim, burada, bu zindanda hayat çok daha yavaş akıyor. Kendimi bildim bileli 25 yaz gördüm, ama bu hücrede geçen yıllar çok daha uzun gibi hissettiriyor. Zaman, benim için bir işkence aracına dönüştü. Her geçen saniye, her geçen dakika, beynimde yankılanan bir çığlık gibi. Ne kadar zamandır bu karanlık yere hapsedildiğimi düşünmek bile beni çıldırtıyor.
Bedenim bitkin, her kasım acıyor. Zincirler boynumu ve bileklerimi acımasızca kavramış, ağır metaller tüm hareketlerimi sınırlıyor. Beni esir alan bu lanet metaller, vücuduma o kadar derinlemesine nüfuz etti ki, artık varlıklarını neredeyse hissetmiyorum bile. Ama onlar orada, her adımda, her nefes alışımda bana hatırlatıyorlar ki bir mahkûmum. Zihnim ise en az bedenim kadar yorgun. Her gün aynı düşüncelerle boğuşuyorum. Kaçmak için planlar yapıyorum, ama hepsi zihnimde boğuluyor. Bir çıkış yolu olmalı, ama bu yolu bulmak her geçen gün daha da zorlaşıyor. Bazen düşüncelerim birbirine karışıyor, gerçek ile hayal arasındaki sınır silikleşiyor. Beynim bu hücrenin karanlığıyla bütünleşmiş gibi hissediyorum, sanki hiçbir zaman ışığa kavuşamayacakmışım gibi.
Özgürlük... Bu kelime zihnimde yankılanıyor, ama artık bir anlam ifade etmiyor. Ne zaman özgür olacağım? Bu işkence ne zaman sona erecek? Cevapsız kalan bu sorular, zihnimde sürekli dönen bir girdap gibi beni içine çekiyor. Her gün, her saat, aynı acı, aynı çaresizlikle uyanıyorum. Bir daha can almak istemiyorum. Can almaktan, kendi türümün hayatını ellerimle sona erdirmekten o kadar bıktım ki artık ruhumun derinliklerinde yankılanan bu kan kokusundan kaçmak istiyorum. Ama kaçamıyorum. Zorla, acımasızca, sırf birilerinin eğlencesi için kendi soyumu katletmeye zorlanıyorum. Bu lanet döngü, her gün tekrar tekrar yaşanıyor. Ellerimin arasından, son nefeslerini verirken yüzlerinde beliren acı dolu ifadeleri görmek, gözlerindeki korkuyu ve çaresizliği hissetmek, ruhumu her seferinde biraz daha kırıyor.
Her öldürdüğümde, içimdeki öfke ve nefret biraz daha büyüyor. Ne zaman bitecek bu işkence? Ne zaman sona erecek? Öldürmeyi reddettiğimde, bana yapılan işkenceler dayanılmaz hale geliyor. Bedenimdeki her bir kemik, her bir kas acı içinde kıvranıyor. Ölümden beter işkenceler... Sanki ruhum bedenimden kopup gitmek istiyor, ama buna bile izin verilmiyor. Her seferinde, hayatta kalmak için savaşıyorum, ama bu savaş artık bir amaç olmaktan çıktı, sadece bir hayatta kalma mücadelesine dönüştü. Her nefes alışım, her adımım bir ağırlık gibi geliyor. Özgürlüğe adım atmadığım her an, bedenim biraz daha köleleşiyor. Gün ışığını sadece hücremin el bile sığmayan penceresinden görebiliyorum. O incecik ışık huzmesi, bana özgürlüğü hatırlatıyor, ama aynı zamanda ulaşamayacağım bir rüya gibi.
Bu kabusun bir sonu olmalı. Bir yol bulmam gerekiyor. Ama nasıl? Üzerimdeki bu ağır metallerden nasıl kurtulacağım? Vücuduma işleyen kurtboğan otunun etkisi her geçen gün daha da artıyor. Gücümü kaybediyorum. Sanki bu metal zincirler sadece bedenimi değil, ruhumu da esir alıyor. Her sabah, biraz daha zayıflamış olarak uyanıyorum. Ama vazgeçmeyeceğim. Planlar yapmalıyım, bir yol bulmalıyım. Tüm zihnim, bu hücreden kaçmak için bir çözüm arıyor. Zihnimin derinliklerinde bir ışık arıyorum, ama her defasında karanlığa geri çekiliyorum. Yine de pes etmeyeceğim. Bir yol bulana kadar düşüneceğim, plan yapacağım.
Her gece, bu karanlık hücrenin duvarları arasında uyumaya çalışırken, rüyalarımda aynı iki kadın beliriyor. Onlar, bu kabusun içinde gördüğüm tek huzur kaynağı. Rüyalarımda, bu dünyadan tamamen kopmuş gibiyim. İki kadın... Melek kadar masum, beyazlar içinde, bana huzur veren gülümsemeleriyle beliriyorlar. Kim olduklarını bilmiyorum, ama sanki onlarla bir bağım var. Sanki uzun zamandır aradığım, beklediğim bir şeymiş gibi hissediyorum. Biri kollarını bana açıyor, o kadar şefkat dolu ki, tüm acılarımı alıp götürecekmiş gibi hissediyorum. Diğeri ise elimi tutuyor, parmaklarının sıcaklığı içimi ısıtıyor. Onların yanındayken, bu hücrede olduğumu unutuyorum. Bana huzur veriyorlar, bana umut veriyorlar. Her defasında bana aynı şeyi söylüyorlar: "Bizi bul." Ama nasıl? Onlara nasıl ulaşacağımı bilmiyorum. "Nasıl bulacağım sizi?" diye sorduğumda, her defasında aynı cevabı veriyorlar: "Kalbini dinle." Bu sözlerin anlamını çözmeye çalışıyorum, ama ne kadar düşünürsem düşüneyim, bir sonuca varamıyorum. Kalbimi dinlemek... Belki de buradan çıkış yolum orada, kalbimde saklıdır. Ama kalbimin sesini duymak, bu karanlığın içinde o kadar zor ki.
Bu rüyalardan hiç uyanmak istemiyorum. Gerçek dünyanın acısından, bu karanlık hücrenin soğukluğundan kaçıp, sonsuza

Unfold

Tags: alphaHEbxgsmall townwild
Latest Updated
AKŞAM YEMEĞİ


Cenk’ten her şey gerçekten de fazlasıyla hızlı ilerliyordu. Önce kokusu… Sonra rüyalarımda duyduğum o ses… Ardından zindan… Ve şimdi arkadaşlarımın anlattığı sürü, alfa… Bir de Alfa ile Ay Tanrıçası tarafından birbirimize bağlandığımız gerçeği… O benim diğer yarımdı. Bunu açıklamak için fazla kelimeye gerek yoktu; içimde biliyordum……

Comment

    Navigate with selected cookies

    Dear Reader, we use the permissions associated with cookies to keep our website running smoothly and to provide you with personalized content that better meets your needs and ensure the best reading experience. At any time, you can change your permissions for the cookie settings below.

    If you would like to learn more about our Cookie, you can click on Privacy Policy.