DOĞU'NUN PARLAYAN KARADENİZ YILDIZ'I
{Bu hikâyede mutsuz sonlar olacaktır. Ona göre başlamanızı tavsiye ederim!}
"Var bir çaresi İdris! Kızını oğluma vereceksin!" cümlesinin ardından dünya kadar derdim olsa da, bir derdin dünyalara sığamayacağını düşünememiştim. Ben kendimi bildim bileli sırtımda fındık ya da çay çuvalı taşımışımdır. Karadeniz'de doğmuş, Karadeniz'de büyümüş, burda hayat mücadelesi veriyordum. Uyandığım an dağların yeşillere bürünmüş hali, şehre indiğim an ise mavinin tonlarıyla huzur buluyordum. Doğu'nun ne toprağını bilirim ne de doğan güneşini... Rüzgar nasıl eser, yağmur nasıl yağar görmemişim hiç. Doğdum doğalı yazın Sürmene'nin köyünde, kışın işe şehrinde kalmışım. Ne töre bilirdim ne de adet... Biz de sevdim mi verilir, verilmezse de kaçarlardı. Ardından aileler bir araya gelirdi. Anlaşma olursa barış sağlanırdı, olmazsa ise birbirleriyle görüşmezlerdi. Pekiyi onlar? Beni bu hayata mahkûm edenler? Başkasının günahını benim boynuma hiç acımadan dolayanlardı onlar. Bir gün bir rüzgarla Doğu'ya kadar savrulacağımı bilseydim, ona göre gardımı alırdım..."Asla!" diyerek erkek meclisi adını verdikleri ortama atladım. Benim hayatım hakkında karar alıyorlarsa, benim fikirlerimi duymaları gerekiyordu. Abim bir hışımla ayağa fırlayıp yanıma gelirken ben ise sudan çıkmış balık misali çırpınıyordum. "Asla böyle bir şey olamaz!"Abim yanıma gelmiş, kolumdan tutarken öfke ile baktım gözlerine. Hiçbirisinin beni vermeyeceğini biliyordum ama bu konuyu meclise taşımalarına dahi köpürmüştüm. "Çıkarın şu kızı şurdan! Bunun ne işi vardır erkeklerin içinde!" Baş köşeye kurulmuş adama bakarken saçlarım hızlı nefes alışverişiminde etkisiyle bir ileri bir geri gidip duruyordu yüzümde. "O zaman adam gibi konuşun, kadınları meze etmeyin sofranıza!" diye bağırmamla öfkeyle ayağa kalktı. "İdris, sustur şu dili uzun kızını yoksa ben kökünden keseceğim!" Tam cevap verecektim ki, abim ağzımı kapatıp dışarı çıkarttı. Cümlelerim özgür kalamazken boğulduğumu hissettim ama sığ düşüncelerden ötürü... Kadın susardı dimi? Hayır! Ben bu tabuları çoktan yıkmıştım. Kadın susmaz, hakkını da sonuna kadar arardı. Bahçeye geldiğimizde abim kan ter içinde kalmıştı. "Dur Yıldız, Allah aşkına dur!" diye bağırınca sustum. "İşler sarpa sardı biraz dur! Kimsenin seni verdiği falan yok!" Çaresizce abimin yüzüne bakıyordum."Abi..." dememle ağlamaya başladım. Karşımızda niyetleri çok ciddi bir aile vardı. "Abi seni vururuz diyorlar abi." diyerek bacaklarına doğru düştüm ve kafamı abimin dizlerini koydum. "Seni öldüreceklermiş.""Ayağa kalk!""Sensiz yapamam ben. Abi ben sensiz yapamam!""Ayağa kalk Yıldız!""Ama oraya da gitmem! Gelin olmam o şehre, gelin gitmem o aileye abi!""Sana ayağa kalk dedim Yıldız!" Kollarımdan tutup zorla ayağa kaldırdı ve omuzlarımı dikleştirmeye çalıştı. "Dik duracaksın! Seni kimselere vermem ama dik duracaksın duydun mu? Gerekiyorsa ölürüm ama seni kimselere vermem..."
Unfold
Mihriban'dan...
Küçük kalbim bu yalanı kaldıramazdı. Diyar'ın kendi kafasından töre uydurması demek, benim hayatımın boşa çöpe dönmesi demek oluyordu. Gözlerinin içine bakarken, gözlerinin titrediğini gördüm. Yalan söylüyordu!
Başından beri bu evlilik onun uydurmaları yüzünden olmuştu. Konuşmasına, açıklama yapmasına gerek yoktu çün……
Dear Reader, we use the permissions associated with cookies to keep our website running smoothly and to provide you with personalized content that better meets your needs and ensure the best reading experience. At any time, you can change your permissions for the cookie settings below.
If you would like to learn more about our Cookie, you can click on Privacy Policy.
Waiting for the first comment……