Kıyametten doğan bir yok oluşun varoluşuydu onlarınki.. Yalanların ve oyunların içinde kaybolmuş piyondu onlar.. Bir kadın iki adam.. Biz ne mi olduk? Önce varolduk.. Sonra kaybolduk.. Hayat bizi en masum anımızda acımasızca savurup attığında,Bana kalan sadece gri gözlerinin aşkla yansımasıydı. Kolumu kanadımı kırıp bizi bizden ayırdıklarında; Tek tesellim avuçlarıma bıraktıkları yürek yangınlarımdı. Bilmiyorlar sevgilim,göremiyorlar. Uğruna akıl kırıntılarımı kaybettiğimi,sadece adının kazındığı rüzgarın çehremde estiğini bilmiyorlar. Önce varolduk. Sonra kaybolduk!Biz bizimle sınandık.. Yaşadığımız,yaşayacağımız herşeyin üzerini kara bir kalemle çizip,bizi yokluğa savurduklarını bilmiyorlar.. "Her bir noktana hükmedip,sana dokunduğumda,dudaklarım vücudunda gezerken,seni bütün benliğinle kendime ait kılmak çok güzel olacak sarışın" Eva Yıldırım Anton Demir Borzilov ***** Hikayenin tüm hakları tarafımca saklıdır❗ 01.23.2024
"Buraya neden geldiğini ve seninle neden evlendiğimi unutma küçük" "Marin...Benim adım küçük değil Marin,Musab ağa"dedim ses tonumun yüksekliğine aldırmadan. Soğukça gülümsedi,zümrüt yeşili gözlerini kısarak yüzüme baktı.Dipsiz bir kuyuyu andırıyordu gözleri. Gözlerindeki karanlık o kadar korkutucuydu ki içimi delip geçmek ister gibiydi. "Madem küçük değilsin,isteklerimi karşılamaya hazırsın o halde"dedi. Yatağa adımlayıp üzerime eğildi,çenemden sertçe tutup yüzüne bakmam için zorladı.Gözlerim dolu dolu gözlerine baktım ağlamak istiyordum. "Ağlama karşımda"dedi öfkeyle çenemdeki parmaklarını daha fazla sıkarak. Canımı yakıyordu bilerek. "Bana böyle davranmaya hakkın yok Musab ağa,ben istemedim bu evliliği"dedim. "Çok konuşuyorsun Marin,soyun hadi"dedi yanağımdan süzülen bir damla göz yaşıma bakarak... ---------- Yaşadığım acılarıma kefaret yaşayacaklarım teminat gibi yüzüme vurmaya başladıkça,bu sahipsiz kalbim artık acılarda boğuluyordu,ve ben biliyordum ki,yine kurtuluşum Musab'ın iki dudağının arasından çıkacak olan o sôzleriydi. Musab Kurşunoğlu.. Marin Eroğlu.. Hikayenin tüm hakları tarafımca saklıdır❗
Dudakları boynumun hassas yerlerinde gezerken,sıcak nefesi bedenimdeki bütün sinir hücrelerimi uyarıyordu.Nabız gibi atan kadınlığım ihtiyaçla kasılmaya başladığında,çamaşırımın üzerinde dolanan parmaklarına yine aynı ihtiyaçla kendimi bastırdım.Aldığım haz'dan dolayı dudaklarımın arasından kopan cansız iniltilerim,loş ışığın parladığı odada yankılandı.Onu özleyen tenim,kavrulurcasına alev,alev yanarken,günler sonra kavuşmanın verdiği heyecanla nefes,nefese kalmıştım.Kara gözlerini kaldırıp gözlerimin içine baktığında,kalbim yine ilk günkü heyecanıyla,gümbürtüyle deli gibi atıyordu.Lanet olsun!Bu kadar yakışıklı olmak zorunda değildi!Bakışlarını gözlerimden alırken,dudakları yine yolunu bulmuşçasına çeneme sayısız öpücüklerini kondurmaya başladı,bıraktığı her tutkulu öpücük ve edepsiz fısıltıları beni son demlerime getirmişti.Dayanamıyordum!Avuçlarının arasında eriyordum."Yasak meyve her zaman tatlıdır bebeğim"diyerek burnunu şakaklarıma sürerken"Ve sen benim yemeye asla doyamayacağım yasak meyvemsin"dedi,elleri hala bacaklarımı ve kadınlığımı okşarken.Söylediklerinden sonra ondan uzaklaştım,geriye çekilirken anlamayarak,kara gözlerinin içine baktım.Yüzüne oturan alaycı gülümsemesiyle yüzüme yaklaştığında"Hadi ama!Anlamamış olamazsın!"dedi,sıcak nefesini dudaklarıma üfleyerek.Az önceki arzudan,tutkudan tenimde hiç bir zerre kalmamıştı.Ne söylemeye çalışıyordu?Neydi anlamadığım?"Anlamıyorum?"sesim istemsizce titremişti."Sevgilinin abisi olduğumu!Bunu bilerek yatağıma girdiğini,zevkle altıma yattığını!Ve beni salak yerine koyarken, bu küçük saçma oyununuzdan haberim olmayacağını,düşünmeniz aptallık!" "Ne diyorsun sen!" "Ne dediğimi gayet iyi anladın!Beni aptal yerine koymayı kes!Şimdi git o sevgiline söyle!Seni aldığım gibi herşeyini alacağım!" Polat Arslan Dilem Peyman
Karanlık zebanilerini peşime salmıştı. Bir yudum nefesim,nefessizliğime karışırken,karanlığın beni yutmaması için koşuyordum. Koştukça ayaklarıma dolanan umutlarım,düştüğüm bu evrenin çamurlu topraklarıyla bulanmıştı,buradan kurtulmak için çaresizce çare arıyordum.Ardımdan koşan insan ordusu,korkumu daha fazla körüklerken,tek çarem karşımdaki ıssız kızıl ormana sığınmaktı.Koştukça berelenen ayak tabanlarımı hissetmiyor,can acımı kafama takamayacak kadar umursamıyordum.Ardımdan gölge gibi beni takip eden adamın ıssız kızıl ormanda yankılandı sesi. "Kraliçe'yi bulun bana!Hemen" Duyduğum katı sert,ses dizlerimin bağını çözerken,ardımda bıraktığım kötü adamın karanlığına gireceğimden habersiz,hala koşuyordum.Koşuyordum...Ardıma bakmadan koşuyordum...Bir el,bir yardıma muhtaçtım.Peşimdeki karanlık Kral'dan kurtulmak için,şeytana bile sarılırdım"Yardım edin!"dedim"Yardım edin!Birisi yardım etsin!"Dilimden dökülen hırıltılı kelimeler,boğazımı yakarken,yaralı güçsüz ayaklarım beni taşıyamıyordu artık.Bastığım her bir dal parçası,kuru yapraklar sessizlikte ormanın korkunç uğultusuyla karışıp,kulaklarımı tırmalıyordu.Ormanın kızıllığı beni içine yutacakmış gibi ağır bir havaya bürünürken,başımı kaldırıp bir anlık gafletle gökyüzüne baktım.Önüme düşen kızıl,siyah ışık huzmesiyle gözlerim kamaşırken,güçlükle ayakta tutmaya çalıştığım bedenim bir ağaca çarptı.Kendimi sırt üstü yerde bulduğumda,karşımdaki ağaç değildi,dakikalardır kaçmaya çalıştığım adamdı.Karanlık Lord!Gözlerim şok ve korkuyla açılırken,kalbim göğsümü delecek kadar şiddetle atıyordu.Siyah uzun kanatlarının gölgelediği silüeti,ıssız kızıl sisli ormanın karanlığından kurtulurken,siyah saçlarının arasından parlayan kızıl gözleri öfkeyle yanıp sönmeye başladı.Dudaklarına kondurduğu zafer gülümsemesi beni alaşağı etmişti.Kan kırmızı kızıl gözlerini üzerime dikerken"Martino'ya hoş geldin!"dedi.Buzdan daha keskin soğuk sesiyle"Kayıp Kraliçe'm!"Bedenim buz tuttu.'Kayıp Kraliçe'm'sözleri aklımın karanlık köşelerine sızan zehirli bir,hastalık gibi beni sardı.Kızıl gözlerinin karanlığında boğuyordu beni.Düştüğüm bu evrenin soğuk rüzgarı,bıçak gibi kesik yaralarımı sızlatırken,asıl ızdırabım kızıl gözlü karanlık Kral'dan sunulacağını bilmiyordum... [Soğuğun esaretinde başlayan kanlı bir tutku] Ahuura La Rosa Marx Martino
Dear Reader, we use the permissions associated with cookies to keep our website running smoothly and to provide you with personalized content that better meets your needs and ensure the best reading experience. At any time, you can change your permissions for the cookie settings below.
If you would like to learn more about our Cookie, you can click on Privacy Policy.