Dilber gözlerini açtığından saatin kaç olduğunun farkında değildi. Gece bir kaç kez Dilem için uyanmış minik kızı yeniden uykuya dalana kadar beklemek zorunda kalmıştı. Bölük bölcük uykusu yüzünden kendisini çok yorgun hissediyordu.
Dışarıdan gelen yağmur sesi ve odanın loş hali kadını yeniden uykuya davet ediyordu. Kolları beline sarılı olan kocasının elinin üzerine elini koydu. Parmaklarını parmaklarının hizasına getirip kocasına dokunabiliyor olmanın heyecanını yaşadı.
Ne garipti?
Komikti!
Karı-kocalardı. Üç tane çocukları vardı. Ama Dilber kocasının elini doğru düzgün bir kez dahi tutmamıştı. Elleri sıcak teninde defalarca dolanmıştı. Milim milim bilirdi tenini. Kokusunu, saçlarını, yüzünü. Ama ellerini ellerinin içinde hissetmemişti.
"Neden şimdi Hazar? Neden yıllar sonra, ben bizden, ben hayattan ümidimi kestikten sonra? Neden cesaretimi toplayıp, karşına dikilmeyi başarabildikten sonra?"
Nefes alıp verdikçe sırtına değen sert göğsün içinde uyandırdığı heyecandan utanıyordu. Kendinden nefret ediyordu? Onunkisi hastalıklı bir sevgiydi. Normal olduğunu düşünmemişti. Normallik onun karmaşık, keşmekeş hayatına tezattı. Böylesi bir acı, acınası bir sevgi, zavallı arzuları yaşadığı hayatın getirileriydi. Çok başka bir hayatı olabilirdi. Hiç bir şeyi umursamadan kendi yoluna bakıp hayatına devam edebilirdi. Kaç kişi onun yaşadığı hayatı yaşıyordu. Adamlar ayrı kadınlar ayrı hayatlar yaşıyorlardı ve buna evlilik deniliyordu. Çok mu büyütüyordu evliliği gözünde. Sadakati. Sevgiyi. Aşkı gözünde yücelten hisleri hayasızdı. Bir gün bile başka bir adamla olabileceğini düşünmemişti. Hep Hazar'ın duygularını anlayacağı günü beklemişti.
Varlığından bile haz duyduğu kocasını senelerce başka kadınlarla paylaştığını, içinde başka bir kadının aşkıyla yandığını bilerek yaşamıştı. Umutsuz bir bekleyişti onunkisi. Öyle umutsuzdu ki her şeyden vazgeçmiş sadece çocukları için nefes almaya devam etmişti.
Kendisi için ne zaman yaşamıştı?
En son kendisi için ne yapmıştı?
Kocasının koynunda geçirdiği gecelerde nefeslerine hayat veren ince detaylardandı. Bazen kocasının bir gülüşüne şahit olduğunda kendisine yaratanın bir lütfu olarak görürdü.
Hep boşanmak istemişti. Hep kurtuluşu hayal etmişti. Hayallerinde defalarca Hazar'ın karşısına dikilmiş korkmadan ondan boşanmak istediğini söylemişti. Yeniden bir hayata başlayıp çocuklarıyla mutlu bir hayatı olduğunun düşünü kurmuştu. Kendine çocukları okuldayken çalışacağı ufak bir iş bulacaktı. Canını dişine takıp çocukları için yaşayacaktı.
Sonra o hayallerin içinde Hazar'ın yüzü belirdiğinde boğazına bir düğüm otururdu. Hazar'ın olmayacağı bir hayatı düşünmek acıtırdı. Kalbi sızım sızım sızlar Hazar'ın özlemi yakardı.
Diyemezdi kimselere. Anlatamazdı. İçinde kendi kendine yaşardı. Anlamazdı insanlar onu. Anlatamazdı. Yargılardı insanlar sadece. Onun ne yaşadığını ne hissettini bilmeden sadece yorum yapar, yargılamayı bilirlerdi.
Hatalısın Dilber.
Yanlışsın Dilber.
Tırnakları incinse babalarına koşan çocukları vardı. Baba diye ağlayan çocukları vardı. Onları ne bırakıp gidebilirdi. Ne de alıp gidebilirdi.
Çocuklarının babalarına olan düşkünlüğünü bilerek babalarından ayırmak kadının yapabileceği bir şey değildi. Diyelim ki gidebildi. Çocukları babalarını sorduğunda onlara ne cevap verecekti. Biz ayrıldık. Çocukların bir yere kadar bunu anlaması zor olmazdı. Peki hikayenin en masumu çocuklarıyken neden cezayı çocukları çekecekti? Hangi çocuk babasından uzakta yaşamayı hak ederdi. Bir kaç günde bir ya da hafta da bir gün ve ya bir kaç saat görüşmeyle babalık olur muydu? Babalık evladın maddi sıkıntısı gidermek miydi? Baba olmak karın doyurmakla, üst baş giydirmekle bir da başının üstünde sağlam bir çatı bulundurmakla mı oluyordu?
Neden boşanmalısın diyenler bu sorulara da cevap vermiyordu?
Peki kadının suçu neydi?
Kendi çocuklarını bırakıp gitmesi söz konusu bile olamazdı. Yaşayamazdı bir kere. Öyle de ölürdü. Böyle de. Gidipte bir kere ölmek varken kalıp her gün ölmeyi tercih ediyordu.
Hazar onun için iyi bir koca olamamış olsada kötü bir babada sayılmazdı. Her şeye rağmen çocuklarına olan düşkünlüğü gözlerinden belli oluyordu. Hazar ne olursa olsun Dilber'in gözünde kötü bir baba değildi. Çocukları ile arasında başka türlü bir bağ vardı. Dilber'in anlamadığı türden bir bağ. İki tarafında hayatından memnun olması Dilber için yeterliydi. O çocukları için, çocuklarının mutluluğu için kendinden vazgeçmeyi çoktan göze almış bir kadındı.
İnsanların onu yargılaması, gurursuzlarla suçlaması kimsenin onu anlamadığını düşündüğü zamanlarda canını yakardı. Şimdilerde başkalarının onu anlamasını beklemeyi bırakmıştı. O anneydi. Kadınlığını çoktan geride bırakmış bir anne. Anneliği sevmiş kendisini anne olarak güçlü görmüş bir kadındı. Mutluluğu çocuklarında yakalamış, onların gülen gözlerine bütün acılarını gömmüştü.
Hazar'ın ne yapmaya çalıştığını da anlamıyordu. Artık anlamaya da çabalamıyordu. Kendi dünyasında Hazar'ın yarattığı depremler artçılarıyla devam etse de onun için üzülmüyordu. Bir zaman sonra insan hissizleşmeye başlıyordu. İşte Dilber artık o evredeydi. Bundan sonra alacağı her kararı sadece çocukları için gerçekleştirecekti. Onlar için Hazar'a, sevdiği adama katlanmak zorundaysa katlanacaktı.
Hazar'ın dört aydır seyahate gitmiyor oluşuda başkaydı tabi.
Neden gitsin ki sevgilisi de burda!
İşte asıl mesele burda patlak veriyordu. Ne kadar kendisine umursamıyorum, önemsemiyorum diye telkin etsede bir yerlerde hadi ordan diyen bir ses vardı. Ve o ses artık haddini aşıyordu.
Peki bu hayat nereye gidiyordu?
Nereye kadar böyle devam edebilirlerdi?
Gittiği yere kadar...
Uzakta olduğunda özlediği adam yanındayken nedensizce başkalaşıyor varlığına alışamıyordu. Uzaklığı, umursamaz tavırları kadını hem üzüyor hem de kocasından uzak durmasına neden oluyordu.
Hazar bir çok yönden çok değişmişti. Sıcaklığına samimiyetine inanmak istiyordu. Yine de teslim olmaktan korkuyordu. Dün gece Hazar onu çok zayıf bir anında yakalamıştı. Dilber kendisi ile gururlandığı anlardan birini daha yaşamıştı. Hazar'a hayır diyebildiği için mutluydu.
Kızının yanına yatmak için gitmesine izin vermemişti kocası. Yeni evimizde ilk gecemizde en azından kokunla uyuyayım. Demiş ve Dilber'in gönlünü fethetmeyi başarmıştı. Yüzünde kocaman bir gülümsemeyle girmişti yatağa kadın. Kocası kollarını beline sarıp başını boynuna gömdüğünde titremiş, kalbi yine aşkla dolmuştu. Umutlarının yeniden yeşermesine engel olamamıştı. Hazar'ın, yeni Hazar'ın bazende olsa çabalıyor oluşu hem hayrete düşürüyor hem de yüreğini çelişkiye düşürüyordu.
Kocası kokusunu soluyarak uykuya dalmıştı. Bütün gece burnunu saçlarının arasında, sıcak nefesini ensesinde hissetmişti. Her uyandığında adamda onunla beraber uyanmış yeniden yatağa dönene kadar beklemişti.
Erken kalkmaya alışık olduğu için bütün yorgunluğuna rağmen daha yedi olmadan uyanmıştı. Çocukları kalkana kadar yatakta kalmaya karar verdi. Bir süre sonra bitkin bedenini yeniden uykuya teslim oldu.
Dilber ikinci uykusundan uyandığında saatin kaç olduğunun farkında değildi. Bedenini gerip rahatladığında hemen yanında oturmuş onu izleyen kocasını gördü. Gözlerini adamın gözlerine dikti.
Artık hayatının hangi yönde gittiğinin farkında değildi. Son zamanlar da her şey çok hızlı gelişiyordu. Ve artık Dilber ipin ucunu kaybettiğini düşünüyordu.
Sevginin her şeyi üstesinden gelemediğini en iyi bilen kadın Dilber'di. Senelerce kocasına hissettiği sevgi yavaş yavaş ruhunu bir kara deliğe çevirmiş, kendini bir hiç gibi hissetmeye başlamış, ezilen ruhu hayatını sindirmişti. Kendini yeniden bulması kolay olmamıştı. Şimdi hiç bir şey olamamış gibi devam mı etmeliydi?
Hazar'a her dokunduğunda aklına hep aynı görüntüler doluyordu. Çektiği acılar geçmişi unutmasına izin vermiyordu. Karar vermek zorundaydı. Hazar yeniden kalbini kırana kadar bu evcilik oyununa devam mı edecekti? Yoksa artık dur demenin zamanı gelmiş miydi?
"Aslan parçası manitayla aranız nasıl? Kaptın mı kızı?" diye sordu Aras'a Candar.
"Yok amca hala naz yapıyor ama o iş bende. Sen kendi kızını kaptın mı?"
"Benimki de naz yapıyor ama yakın sayılır."
Amca yeğenin konuşmasını pür dikkat dinleyen aile üyeleri önce Aras'ın ne var der gibi omuz silkip sütünü içmeye devam etmesine baktı. Sonrada başlarını Candar'a çevirdiler.
"Amca yeğen arasında." Dedi Candar.
Dilber çok iyi biliyordu o meseleyi. Aras'ın başına açtığı dertlerin asıl kaynağını öğrendiği de iyi oldu.
"Candar sen akşam konağa gitmedin mi?" Dedi Dilber.
"Yok yenge otelde kaldım."
"Bunu daha ne kadar sürdüreceksin? Böyle olmaz biliyorsun değil mi?"
"Gittiği yere kadar yenge."
Dilber yine bir şeyler diyecekti ama Hazar'ın bakışlarıyla sustu. Candar doğru yapmıyordu ve birinin ona bunları söylemesi gerekiyordu. Gittiği umarsız yolda kendi ile birlikte onları da sürüklediğinin farkında değildi genç adam. Ama Dilber çok iyi biliyordu. Kayınvalidesi duyduğu anda kurmaya başlayacak ve kabak yine Dilber'in başına patlayacaktı. Hele ki Seylan duyarsa seyreyleyelim cümbüşü.
Hazar çocukları uyandığında Dilber duymadan aşağıya indirmişti. Karısının yorgunluğunun farkındaydı ve kalkmasını istememişti.
Diyar kahvaltıyı hazırlamaya başladığında Candar'da fırından aldığı sıcak ekmek, simit, poğaça ve börek ile gelmişti. Kahvaltı masası hazırlandığında Dilber ile Hazar da aşağıya inmişlerdi.
Çocuklar kahvaltılarını bitirip oyun oymaya gittiklerinde Dilber ile Diyar çay içiyorlardı. Diğer tarafta bir yandan da Hazar ve Candar'ın sohbetine kulak misafirliği yapıyorlardı.
Yine bir mesele vardı. Diyar da oldukça huzursuz bir şekilde onları dinliyordu.
"Olay bundan ibaret abi. Çocuk daha küçükmüş. İyi bir avukat bulup en azında cezasını indirmeye çalışıyorlar."
"Çocukta olsa o bir katil! Bile isteye cinayet işlemiş ve kasten adam öldürmekten ceza almış. Hangi avukat cezasını indirebilecekmiş merak ediyorum." Sert çıkışma Diyar'dan geldi.
"Diyar." Diyerek kız kardeşini frenlemeye çalıştı Dilber. Ne derse desin nafile bir çaba içinde olduğunu biliyordu. Kız kardeşi bu konuda geri adım atmaz içinde ne varsa da dökerdi.
"Ne Diyar? Ne? İki kişinin katilinden bahsetiyoruz burda."
"Keyfinden yapmadı!" Diye çıkıştı bu kez de Candar.
"Gayette keyfi işlenmiş bir cinayet. Çocuğun elime tutuşturmuşlar silahı git ablan ile oynaşını vur demişler."
"Birinin yapması gerekiyordu.Kocası elini kana buluşacak değildi ya çocukları var. Namuslarını temizlemek ailesine düşer."
Candar'ın sözleriyle genç kızın gözleri dehşetle açıldı. Vücudu gerildi, beyin hücreleri sinirden patlayacak duruma geldi. Derin bir nefes alıp vereceği tepkiyi biraz daha hafifletmeye çalıştı çünkü karşısında ki erkeğin yumruk yaptığı elinden, sözlerine öfkeli olduğunun farkındaydı. Yine de içindekileri söylemekten çekinmeyecekti. Kimseden korkusu yoktu.
"Kadın kaybolmuş gitmiş. Gittiği yerde belasını bulur. Öldürmek nedir? Allah'ın verdiği canı almak kimin haddine!"
"Birinin bunun cezasını vermesi gerekiyor. Nasıl böyle olayların önüne geçilir?"
"Şimdi bunun önüne geçmiş mi oldunuz? Kadın adamın birine uymuş iki çocuğunu kocasını bırakıp kaçmış gitmiş. Ben demiyorum kadın doğru yapmış, öldürmekle ceza kesmek olmaz."
"Töremiz böyledir Diyar. İlk defa olmuyor." Diyerek ikilinin arasına girdi Hazar ve Diyar'ın bütün öfkesini üzerine çekti.
"İlk defa olmuyor! Kendin söylüyorsun enişte. Böyle yapınca bir şeylerin önüne geçmiş mi olmuyorsunuz? İnsanlar yine yapacaklarını yapıyorlar." Dedi imalı imalı Diyar Candar'a bakarak.
"Binde bir oluyor. İstisnalar kaideyi bozmaz."
"Bir çok olay ortaya çıkmadan örtbas ediliyor. Kimsenin kulağına gitmeden kendi içlerinde infazlarını yapıyorlar. Nedense bu cezalar sadece kadınlar söz konusu olanca uygulanıyor."
"Ne alaka, kadın katilimiyiz biz. Töreler erkekler içinde kadınlar içinde aynı şekilde uygulanıyor."
"Hadi ya. Geçen yaz olanları çabuk unuttunuz. Adam burda gençecik karısı iki çocuğu dururken İstanbul'da kendine çıtır bir kız bulmuş tutmuş getirmiş. Tabi orda ki kızı da burdaki gibi sanmış. Buraya gelince kız bakmış adamın karısı, çocukları var basmış geri dönmüş. Burdaki zavallı da olanları kaldıramadı çocukları alıp baba evine döndü. Adamı iki tokatlayıp bıraktılar. Olan kadına, çocuklara oldu. İki aya kalmadan kadının babası baktı kadın geri dönmek istemiyor boşadılar. Çocukları baba evine gönderildi dul kadın evde tutulmaz deyip kadıncağızı yeniden evlendirdiler.
İşte sizin adaletiniz bu kadar."
Candar sustu. Olayı o da biliyordu. Savunulacak bir tarafı yoktu. Kadın kırıp dizini yerinde otursaydı. Öbür kız zaten gitmişti.
"O olayı bende biliyorum. Zavallı kadın geçenlerde doğumda öldü. Hamileliği çok zor geçmiş dediler. Şerefsizin biri yüzünden üç tane çocuk yetim kaldı." Dedi Dilber. Diyar'ın ateşini körüklediğinin farkında değildi konuşurken.
"Törelerinizin adaleti sağladığı filan yok kendinizi bunlarla avutmayın."
"Burası Batı değil. Burda insanlar törelerden korkup edebiyle yaşıyor. Orda kimin kiminle ne yaşadığı kimsenin umurunda değil. Kadın istediği ile yatıyor kalkıyor sonra kendine bir ahmak buluyor evleniyor. Adamın hayatını yakıyor. İnsanlar çığrından çıkmış, herkes her şeyi normal karşılıyor. Bu mu hayat?"
"Erkeklerde aynısını yapıyor. Niye erkeklere ayıp değil? Günah değil? Açta kitaba bak nerde yazıyor?
Bunun Doğu-Batı ile bir alakası yok. Töre her yerde var. İnsanlar vicdansız ve cahil. Orda en azında neyin ne olduğu beli. İnsanlar duyuyor. Saklanamıyor. Cezalarını kendileri vermeye kalkmıyorlar. Bu ülkede adalet var. Yasa var. Kimse, hiç bir suç cezasız kalmıyor. Bu kafayı değiştirin artık. Hiç bir şeyin önüne geçtiğiniz yok."
Diyar siniri tavan yapmış halde kalktı. Tahammül edemiyordu bu düşüncelere. Soğuk havaya aldırmadan kendini bahçeye attı. Sinirden akan göz yaşlarına hakim olamıyordu.
Dilber kardeşinin hassasiyetinin farkındaydı. En yakın arkadaşını törelere kurban vermişti ve töreye, töre yanlısı insanlara kendince savaş açmıştı.
Çiçek, Diyar kadar akıllı ve okulda başarılı bir kızdı. Kızın gözle görülür bir güzelliği ve albenisi vardı. Daha on altı yaşında görücüleri gelmeye başlamıştı. Güler yüzü, bitmeyen neşesi ile etrafına ışık saçıyordu. Sonra birden o ışık soldu. Gençecik kız günden güne erimeye başladı. Kısa süre sonra haberi geldi. Bir kutu ilaç içip intihar etmeye kalkışmış. Kızın durumunu kız kardeşi fark etmiş hemen hastaneye kaldırıldı. Kurtuldu. İşin gerçek yüzü ortaya çıktı. Şerefsiz amca oğlu tecavüz etmiş kıza. Utancından kimseye de söyleyememiş. Hastaneden çıkar çıkmaz aile büyükleri karar vermiş amca oğluyla evlendirdiler. Kız iki ay dayanamadı yine intihara kalkıştı ve bu sefer ölmeyi başardı.
"Abla yeter artık yarın evde tek başınasın, yaparsın. Otur hadi kahve yaptım. Soğumadan içelim."
Dilber, akşam yemeğinden sonra çocukları uyutmuş mutfağını topluyordu. Elindeki kurulama bezini tezgahın kenarına bırakıp kırmızı sandalyeyi çekerek oturdu. Kahveyle pek arası yoktu ama maksat zaten iki çift lafın belini kırmaktı. Bardaktan bir yudum alıyordu ki Diyar'ın sözleriyle ağzındaki kahve boğazına kaçtı.
"O kadını gördük. Ev tutmuş kendine. İşi bahane ediyor ama belliki maksadı başka."
"Umurumda değil kimse Diyar. Hem sen nerden duydun?"
Diyar gündüz çocuklar ve Candar ile birlikte dışarıya çıkmıştı. Aras'ın Hayat Bilgisi dersi için ufak bir maket yapması gerekiyordu. Onun için malzeme alacaklardı.
Çarşıda restoranlardan birinde Candar Larisa'yı görmüştü. Tepkisinden ters bir şeyler olduğunu anlayan Diyar Candar'ı biraz sorgulayınca dökülmesini sağladı. Duydukları ise genç kızın günün ikinci sinir krizine sebep oldu. Bu saate kadar da kendini zor tutmuştu.
"Candar'a sordum. O da anlatmak zorunda kaldı. Ayrıca nasıl umurunda değil Abla? Kocanın sevgilisi burnunun dibine giriyor."
"Sus Diyar! Duyacak şimdi. Sen Candar'a kızgın değil miydin?"
"Duyarsa duysun! Ondan korktuğumu falan mı sanıyorsun? Candar'a hala kızgınım Abla ama bu mesele başka."
"Korkmadığını biliyorum canım. Ama o benim kocam ve sende ona saygı göstermek zorundasın."
"Abla neden, nasıl sevebiliyorsun anlamıyorum? Adam seni aldatıyor. Senelerdir sana yapmadığı şey kalmadı."
"Diyar'ım. Sen beni düşünme ben başımın çaresine bakarım."
"Biliyorum Abla. Sen benim bu dünya da tanıdığım en güçlü kadınsın."
"Değilim Diyar. Ben Güçlü filan değilim. Hele ki Hazar'ın karşısında bir hiçim. Yine yenildim ona. Yine. Yine. Yine!"
"Ne oldu?"
"Bu konuşabileceğim bir şey değil ama sen benim kardeşimsin konuşabileceğim başka biride yok."
"Ne oldu Abla? Bir sorun yok değil mi?"
"Sorun yok canım. Yani öyle düşündüğüm gibi bir şey değil. Diyar...."
"Evet Abla."
"Ben... ben Hazar'a karşı çok zayıfım. Ona bir türlü karşı koyamıyor."
"Ne için?"
"Of Diyar ya. Anlasana işte."
"Haaaaa.... o mesele."
"Jeton düştü mü?"
"Çok büyütmüyor musun Abla? Bu senin ihtiyacın. Önce bunu kabul et. Yemek yemek, su içmek, uyumak, tuvalete gitmek nasıl ihtiyaçsa cinsellikte bir ihtiyaç. Bu bizim doğamızda var. Erkekler ile kadınlar aynı ihtiyaçlara sahipler. Hepimiz insanız. İnsanlığın doğasında var olan bir şeyi sorun haline getirmekten vazgeçin. Erkek kadar kadınında ihtiyacı. Bu bir yenilgi değil asla. Bugün hayır dersin, yarın hayır dersin, nereye kadar? Kendini ne zamana kadar tutacaksın? Ya da kendine yeni birini mi bulacaksın?
Bakkal mı? Tüpçü mü? Sütçü mü?"
"Saçmalama Diyar! Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu?"
"Niye Abla? Eniştem senelerdir istediğini yapıyor. Sana ayıpta ona ayıp değil mi? Sana günah ona günah değil mi? İkisi de aynı şey Abla. Önce erkektir yapar düşüncesini atın kafanızdan. Erkek ve kadın her yerde eşittir. Sen sağlıklı bir kadınsın. Cinsel hayatınında zirvesini yaşıyorsun. Sana ne bok yaparsa yapsın kocanı seviyorsun. Sevgi bitti deyince bitmiyor. İnsan sevdiğini arzular, dokunmak ister. Sende sevdiğin adamı arzuluyorsun. Ona yenildiğini düşünme. Öyle düşünerek sadece kendine yenilgiyi kabul ettiriyorsun."
"Diyar!?" Şüpheli gözlerle kardeşini süzdü Dilber.
"Of Abla ya. Merak etme hala bakireyim. Hormonlarımı tavan yaptıracak adamla daha karşılamadım."
"Emin misin?"
"Elbette Abla."
"Yine konuyu kendinden bana getirmeyi başardın."
"Sen bunları nerden öğreniyorsun?"
"Okuyorum Abla. Sana da tavsiye ederim. İkisi erkek, biri kız üç tane çocuğun var. Ve yeni nesil bizden çok farklı. Herşeyi biliyorlar. Çok kolay adapte olup, kavrayabiliyorlar.
Bu sabah Aras'ın konuşmasını duymadın mı? Daha yedi yaşında. Biz yedi yaşında çişimizi tutamazdık ama o kendine manita yapmış. Konuşurken göğsü kabarıyor bacak kadar çocuğun."
"Ne yapayım? Bin defa söyledim. Çocukla şöyle konuşmayın diye. Küçük çocuğun aklına soktukları şeylere baksana. Her seferinde onlar senin kardeşin hepiniz kardeş arkadaşsınız diyorum ama o bana ne diyor?
Yaren benim sevgilim. Ben onu seviyorum."
"Artık televizyondan her şeyi öğreniyor çocuklar. Konakta da maşallah tam gün yayın yapıyordu. Çocuklarda kim ne izliyorsa beraber izliyorlardı. Öğrenme çağında bu çocuklar. Algıları her şeye açık. Bir süre sonra Yaren'i unutur, Ceren'i bulur."
"Ne biliyim güzelim? Kızın annesi de iki de bir öğretmene şikayet edip duruyor. Kadın bana ne dese beğenirsin. 'Erkek annesinin tabi. Senin oğluna bir şey olmaz. Olan benim kızıma oluyor.' Öğretmen bile şaşırdı. Küçük çocuk onlar daha. İnsanlarımız kötü. Kız erkek farkımı var. Hep Candar yüzünden oluyor. Kaç defa küçükler daha çocuklar böyle konularda konuşma dedim ama yok beni kim diliyor ki." Dilber sitemini dile getirirken kapının önünde duran Candar yengesinin sözlerine gülmeye başladı.
"Yenge ben gidiyorum. Konağa. Sabah altıda gelir seni alırım Diyar."
"Tamam."
Diyar akşam üstü Mardin'e gitmek istemişti ama izin vermemişlerdi. Candar'dan uzaklaşmak istiyordu fakat zaten genç adamın evinde kalmak zorunda kaldığı aklına gelince siniri daha çok zıplasa da sesini çıkarmadı. Bir an evvel kendine kalacak bir yer ayarlamalıydı ama okul yılının ortasında kalacak yer bulmak kolay eğildi. Yarıyıldan sonra başının çaresine bakmak zorundaydı.
Dilber Candar'ı yolcu ettikten sonra biraz daha kız kardeşi ile sohbet etti. Bir yandan da Hazar'ın odada kendisini bekliyor olduğunu bilmekte hiç iyi gelmiyordu kadına.
"Konuş Abla. İçindekileri açık açık dök ortaya. Belki o zaman biraz yol alabilirsiniz. Belki bu ev inandığın gibi sana uğurlu gelir ve hayatın yoluna girer."
Dilber kardeşinin sözleri kulağında tekrar tekrar çınlarken odaya girdi. Aklı iyice bulanmış beyni içinden çıkılmaz düşüncelerle sancımaya başlamıştı.
Akıl veren çokta para veren yok.
Baş ucunda yanan lambadan adamın uyuduğunu gördü. Saatte çok geç değildi. Erkenden uyumak pek Hazar'a göre olmadığından Dilber şaşırmıştı. Odasındaki banyoya girdi. Başındaki örtüsünü açıp siyah boneyi çıkarttı. Saçını lastik tokadan kurtarıp saç diplerinin hava almasını sağladı. Dişlerini fırçalayıp elini yüzünü yıkadı, gözlerindeki sürmeden kurtuldu. Saçlarını hafif bir örgü yapıp odaya döndü. Dolabından normal pijama takımlarından birini çıkartıp giyindi.
Yatağa girdiğinde beline dolanan kolla kocasının uyumadığını anladı. Adam kadını tamamen kendine çekip sırtını göğsüne yasladı. Konuşmaları gerekiyordu. Bu seferde susarak olanları geçiştirip bir sonraki kriz zamanını beklemeyecekti.
"Hazar."
"Hı.."
"Biraz konuşalım mı?"
"Konuş dinliyorum."
"Konuşalım dedim Hazar beni dinle demedim."
"Ne istiyorsun Dilber?" Adamın yılgın çıkan sesi kadını üzdü. Adama sevişelim dese üstüne atlayacağı muhakkaktı ama iş konuşmaya gelince mecburiyete biniyordu. Hazar'ın sevimsiz tavrından hiçte insancıl bir konuşmacı olmadığı ortadaydı.
"Bir şey istemiyorum Hazar. Seninle konuşmak istiyordum ama düşündümde konuşmakta bizi bir yere götüreceğe benzemiyor."
"Ne demek istiyorsun? Açık konuş."
"Bazen -seni seven tarafım- seni olduğun gibi kabul ettiği için bu hallerini görmezden geliyor. Ama diğer yandan -mantıklı olan tarafım- benimle seks dışında hiç bir işinin olmayacağını bas bas suratıma bağırıyor."
"Gerçekten Dilber canın kavga filan mı istiyor?"
"Hazar sadece seninle konuşmak istiyorum ama sen buna o kadar gönülsüzsün ki ne diyeceğimi şaşırıyorum. Hazar bize bir baksana ortak hiç bir yanımız yok. Birbirimizden çok farklıyız."
"Yatakta oldukça uyumluyuz."
"İşte bu. Ben senin için sadece yatakta varım."
"Onun dışındaki Dilber'i tanımıyorsun. Ama ben yataktaki Hazar'ı da gerçek Hazar'ı da çok iyi tanıyorum."
"Benimle ilgili ne biliyorsun Dilber?" Dedi Hazar alayla. Kadını küçümsediği ifadesinden de sesinin tonundanda belli oluyordu.
"Ne mi biliyorum?
Çayını üç şekerli ince belli bardaktan içtiğini , kahvaltını kızarmış ekmekle yaptığını, etsiz yemek yemediğini, ütüsüz elbise giymediği biliyorum.
Üç çocuğun yan yana yatarken, aslında bir tarafının hala sevdiğin kadının kıydığı bebeğinde olduğunu, uzun zamandır o kadına sevgi değil öfke bile hissetmediğini biliyorum.
Yeniden bir kadına güvenmekten korktuğunu biliyorum Hazar."
Bana asla güvenememenden korkuyorum Hazar.
Adamın yüzündeki şok ifadesi dalga dalga vücuduna yayıldı. Sarsıntı ruhunda ağır hasarlara neden oldu. Karşındaki kadın içinden dışında kadar, acısıyla tatlısıyla onu çok iyi tanıyordu. O Dilber'i ne kadar tanıyordu?
İlk defa kendini sorgularken buldu kendini.
Sabırlı olduğunu biliyordu karısının, çok sabırlı. Konaktaki herkese sahip çıkışından sevgi dolu olduğunu biliyordu. Yalnızlıktan, -konağın kilerinde kaza ile kilitli kaldığı gün sesinin konağı yıktığını duyduğunda öğrendiği- karanlıktan korktuğunu biliyordu. Şimdi bir şey daha öğrenmiş hatta gözlerinde görmüştü karısının.
Işığı sönmüş elalarında ki kabullenişi.
Ben böyle kabullendim seni. Böyle kabul ettim bizi. Beni sevmeyeceği bile bile sevdim seni.
Bağırıyordu kadının gözleri. Hazar'ın kulakları değil artık yüreği duyuyordu.
Waiting for the first comment……
Please log in to leave a comment.