Başını onaylarca salladığında, bir iki adım Cansu'dan uzaklaştı. Mutluluktan bağırarak gökyüzüne baktı. "Bu kent şahidim olsun, bu kadına deliler gibi aşığım." Cansuyu kucaklayarak, yağmurun altında döndürdü. "Hayır." dedi gülmekten konuşamaz vaziyette. "Bir yerine zarar gelecek." "Gelecekse senden gelsin papatya. Ben senden gelen her şeye razıyım." "İndir lütfen." Döndürürken başı sanki hiç dönmüyordu. "Bir cevap almadan olmaz." "Ne cevabı?" dedi korkuyla çığlık atarak düşeceklerdi. "Evlen benimle, gerçekten evlen benimle. Benimle evlenir misin? Sonsuza kadar mutlu yada mutsuz yaşamak için... Beraber yaşlanalım istiyorum, çünkü senin yanından başka bir yer hayal edemiyorum."
Senelerce oğluna tek başına bakarak büyüten ve yirmi iki yaşına getiren Yeşim Hanım, hayatın mücadelesini tek başına vermiştir. Hamile kaldıktan sonra Orhan’ın bebeği aldırmasını istemesiyle Tatil Kasabasından kaçıp gider. Yeşim’in mücadelesi yirmi iki sene kadar devam etmiştir. Orhan bir gün babalık yapmaya karar vererek, Yeşim Hanım’ın restorantına çıkıp gelir ve Arda’ya babası olduğunu söyler. Gerçeklerle yüzleşen Arda, geçirdiği şoku atlatarak onu istemediğini net biçimde belirtir. Geçmişte yaşananlar onun tavrı gibi net değildir ve Orhan babalık yapma konusunda oldukça kararlıdır. Onun diretmesiyle büyük bir kaos ortamı oluşur ve baba oğul arasındaki savaş başlar. Bu savaşın ortasında kalan Yeşim Hanım, duygu karmaşası içerisinde kalır. Geçmişte aşık olarak sevdiği adamı unutmuş olmasının ve bastırdığı duyguların, tekrardan gün yüzüne çıkmaya başladığını fark etmesiyle kendini bir adım geri çeker. Orhan, hem oğlunu hem de Yeşim’i tekrar kazanmak ister. Çabalayarak onların gönlünü alabilmesi bir hayalden ötesi değildir. Koca bir hayalin peşinden giderken tüm soruların cevapları muammadır. (Serinin bu kitabı Oyun Bitti serisinden bağımsızdır, Yan Kitaptır. Sadece bu kitabı rahatlıkla okuyabilirsiniz.)
"Seni aptal! Bir dakika bile rahat duramıyorsun değil mi?" Furkan sırılsıklam olmuş tişörtüne bakarken başını havaya kaldırarak Cansu'nun mavi gözlerine baktı. Gözlerindeki öfke ona her şeyi yaptırabilirdi fakat bu sefer o da çok öfkelenmişti. "Seni var ya." dedi Furkan öfkeyle doğrulurken. "Seni var ya ne?" dedi Cansu öfkeyle sesini yükseltirken. Furkan ıslanmış olan elleriyle Cansu'nun ıslak olan saçına yapıştı. Cansu'nun canı fazlasıyla acıyordu. Yine de bunu ona belli etmemekte kararlıydı. Islanmış olan elini Furkan'ın ıslak olan saçlarına götürdü ve sertçe tutarak çekti. "Evet, bir şey mi diyecektin?" dedi Cansu Furkan'a diklenerek. Furkan burnunun dibinde olan Cansu'nun gözlerinin içine bakarak sustu. Cansu gözlerini ayırmadan bütün öfkeyle gözlerinin içine bakıyordu. Burnundan soluyarak sesini toplamayı denedi ve ağzından çıkanlara dikkat etmemişti. "Bir gün elimde kalacaksın diye çok korkuyorum!"
Elleri elinden sakince ayrıldı. Yavaş dokunuşlarla parmakları teninde yukarı kayıyordu. Hafif dokunuşları omzuna kadar ulaştığında nefesini düzenli tutmak için uğraştı. Dokunduğu her santimi yanıp geçiyor adeta alev alıyordu. Eli omzunu kavradığı sırada teninde hissettiği nefes; kulağının hemen yanındaydı. Kulağına değen dudaklar, zihnini sabit ve sakin tutmasında zorluk çekmesine sebep oluyordu. Yumuşak ses en aykırı tonda fısıldadı. "Papatya yangını." Dudaklarını kulağına sürttü. Kesik nefes alışını duyuyordu. Duraksadı ve zehir misali havayı zorlukla ciğerlerine çekişini dinlerken gözleri şuursuzca kapandı. "Bu yangın seni de, beni de yok edecek papatya." Yutkundu. "Bu öyle bir yangın ki; bizi yok edecek. Ve ben bu yangında, sen varsan cayır cayır yanmaya razıyım. Senin olmadığın her yer bana papatya yangını." Nefesini verirken hücrelerinin titreyişini dinledi. Sevgisinin en değerli kanıtını. Ensesindeki omurilik başlangıç kemiğinin üzerinde hissettiği sert aynı zamanda yumuşak dokunuş hafifçe irkilmesine sebep oldu. Aynı yerin biraz sağında hissettiği sıcak ten onun dudaklarıydı.
"Bana yaptığın iyilikleri öğrendiğimde ben sadece vicdanımla baş başa kaldım... Yoktun.. Kızmak için, bağırmak için ne de acısını çıkartmak için... Sadece yoktun.. Gerçek bu kadar basit ve bu kadar saçmaydı. O gün giderken yüzüme bakmayarak bana en büyük cezayı verdin. Bende yine her zaman ki gibi tutunduğum tek bir gerçeğe tutundum; aramızdaki o saçma OYUNA... Bir şeyleri ileride de olsa başlatacak sebebim vardı. Sadece bir umut..." Cansu'nun düzensiz nefeslerini boynunda hissettiğinde kollarıyla onu sımsıkı sardı. "Bırakmayacağım. Sen bırak dedikçe ben daha sıkı sarılacağım." Konuşmaya zorlanırken derin bir nefes daha aldı. "Tam duygularımı bastırdığımı sandım. Sen çıkıp geldin. Tekrardan öfkelendin, Tekrardan gülümsedin ve dünyada milyarlarca insan varken.. Ben gittim ikinci kez yine sana âşık oldum."
Her yemeğin bir son dokunuşu, Mutlaka bir göz alıcı noktası vardır ya, Sen güzel kadın, kalbime son dokunuşu yapıp hayatımın en göz alıcı noktası oldun. Her elbisenin bir tasarımcısı, Her tasarımcının bir ilham kaynağı vardır. Sen güzel adam, yaptığın yemeklere baharat ekler gibi yavaşça sindin içime. Kokun, aşık olduğum kumaşlardan önce gelir oldu. Benim güzel adamım, en güzel ilham kaynağım oldun...
Kelebeğin ömrü gibiydi bizimkisi Sadece 1 güne sığdırmıştım ona olan hislerimi. Kelebek Etkisi çabuk geçmez miydi o halde? 1 gün yaşayan kelebeğin arkasından ne kadar yas tutardık ki ? Biri futbolcu diğeri futbola aşık Ve sırılsıklam birbirlerine aşık bir çift Duru ve Acar'ın hikayesine ortak olun haydi gelin.
"Mustafa Kemal Anadolu Lisesi öğrencileri yeni dönem hepimize hayırlı olsun beni delirtmeyeceğiniz sakin bir yıl diliyorum." özlerimi devirip birbiriyle şakalaşan arkadaşlarıma baktım. Evet onlar arkadaşımdı. Ve evet tabi ki onlar çok zekilerdi. "Oğlum Fingirdek Nazan'la Cetvel Nadir sabah beraber gelmiş okula." Ya da değillerdi. Güvenemiyorum pek.
Samira: Sen kör ben dilsiz nereye varacağız böyle Çakıl bir ses versen bir kez görsen beni. Kalbim senin için çırpınırken böyle bekliyor olmam çok acımasızca. ÇakılGürel: Bak kimsin nesin bilmiyorum ama şu siktiğimin telefonu tekrar öterse önce onu sonra da seni bulur aşağı atarım. Yazma kızım. Uyuyorum anasını satayım. Gördüğüm mesaja şaşkınlıkla bakarken sevinsem mi üzülsem mi bilemedim. Mesajıma cevap verdi diye sevinebilirdim evet ama şuna bir bakın, öküz bu çocuk resmen!
Alevler içinden kurtarılmış iki hayat. Biri yüreğinde hissettiği yangından kaçarken biri canını kurtarmaya çalışan iki insan. Kadın yangındı. Adamı bir bakışıyla cayır cayır yakardı. Adam yüreğini kilide vurmuş buzlu kapılar ardına saklamıştı. Aşk iki farklı insanı nasıl bir araya getirirdi? Ya da o aşk yeterli miydi her şeyi görmezden gelmeye? İki aşık birbirine lal olursa nereye varırdı bunun sonucu? O zaman Vera' nın da dediği gibi "Bu ne içinden çıkılmaz bir işmiş arkadaş!" Diyebilir miydik hep birlikte? Aşk sen ne içinden çıkılmaz bir şeysin arkadaş!
"Ya sen bu çocuğu seviyor musun sevmiyor musun Lavin?" "İris ben onu çocukken seviyordum çocuk ünlü olmuş şimdi. Sevsem de ulaşamam ki." "O ünlüyse bizim de kendimize göre çevremiz var orasını düşünme." diyen İris sinsice gülümseyerek telefonuna sarıldığında Lavin başına geleceklerden şimdiden korkmaya başlamıştı. *-*-*-*-*-*-* İzmir'in bağlarından kopup gelen Lavinia ve İstanbul'un son gözdesi Asil'in sıcacık, keyifli aşkı bu kış aylarında içinizi ısıtacak. Kahveler müesseseden!
+18 şiddet, gerilim, cinsellik içermektedir. "Yarın karım olacaksın.” Kız, ayağa kalkarak karşısında duran dağ ayısına çemkirdi. "Ne saçmalıyorsun sen? Ne karısı? Akıl hastası mısın?” “Senin karşında kocan var. Bu fikre şimdiden alışsan iyi olur.” Dedi ve biraz duraksayarak zevkle yutkundu. Dudak kenarlarına alaylı tebessümü yayılmıştı. “Yarın o memur geldiğinde böyle devam edersen, canını yakarım." Elis sinirli bir kahkaha attı. “Evlenmek mi? Ölürüm de o deftere imza atmam. Nerde yaşıyorsun sen? Memur anlamayacak mı seni istemediğimi? Bunun sonu yok, mantıklı ol biraz. İnsanlar çoktan peşime düşmüştür. Şikayetçi de olmayacağım. Vazgeç bu işten…” Dudak kenarlarında oluşan tebessüm çizgileri intikam duygusunun harlanmasıyla derinleşti. “Yarın o imzayı atmazsan olacakları sen düşün.”
Sokağın karşısında duran Aksel miydi? "Aksel!" "Gül güzeli." Kollarını açtığında güldüm şaşkınlıkla. Gerçek miydi bu şu an? Gerçekten gelmiş miydi? Ama daha az önce geleceğim demişti babam demişti nasıl olurdu? Sokaktan araba geçip geçmediğine bile dikkat etmeden karşıya geçtim. Yüz yüze kaldığımızda gülümseyip kollarını belime sarınca fark ettim gerçek olduğunu. O dönmüştü. Aksel dönmüştü. Karşı apartmana taşınan komşu Akseldi. "Döndün." "Döndüm güzelim, döndüm. Seninle aynı şehire aynı okula aynı sokağa döndüm."
Böğürtlen dikenler arasında yetişen nadide bir meyvedir. Dikenler arasından türlü zorluklarla sahip olursunuz onun lezzetine. İnsan umut ettikçe yaşardı. Ecrin\'in tek dayanağı umuduydu. Ama öyle bir gün geldi ki ne o umudu kaldı geriye, ne de yaşamak için sebebi. "Herkes benden umudu kestiğinde ben sana tutundum. Ama sen bugün benim umudumu öldürdün Yağız!"
Hüzün kokan ve sert bir kış gününde Alisya ve Joseph’in karşılaşması ve hüznün, soğuk kış mevsiminin yerini alan yaz mevsimi gibi içinizi ısıtan bir aşk hikayesi. Alisya, Yunanca asalet anlamındadır ve kitabın adının “Asaletin Öyküsü” olma sebebi karakterimizin adının anlamına layık bir aşk yaşıyor olmasından kaynaklıdır. İçinizi ısıtan aşkın en saf ve şatafatlı halinin sözcüklere yansımasıdır kitabın özüne hakim olan.
Bildiğiniz tüm karanlık hikayeleri unutun. Burası kuyunun en dibi... (+18) Şiddet, korku ve cinsellik içermektedir. Sen benim tüm zerrelerime işleyen, kayıp yanım. Zindanın arasından sızan umut ışığım. Kavurucu sıcakta ki, gölgem. Hayallerin yok oluşunun ortasındaki diriliş. Kötülükten çıkabilecek tek iyilik. Senin masumluğun, kirli bedenimi ayakta tutacak. Varlığın umut bahşedecek, pervasızca yaşayan karanlık ruhuma. Soğuk dokunuşlara indirgenecek, sıcak minik bedenin. İyiliğin, kötülüğe zincir vuracak hassas noktasından. Kahverenginin koyu cazip tonu, ebediyen mühürlenecek. Zeytin gözler, tutsaklığın ihlalini benimseyecek. Ve sigara dumanı; parmaklıklar arkasında hapis kalmanın ilkini yaşayarak, saygınca selamlayacak kendi arafını.
1.BÖLÜM Antioc, uzun düzlüklerin, sıra sıra dizili yemyeşil ağaçların ve masmavi, dingin suları olan minik göletinin eşsiz uyum içinde bütünleştiği bir köydür. Şehirden bir hayli uzak olan bu köyde insanlar işlerini imece usulü halleder, birbirlerini çok iyi tanır ve sahip çıkarlardı. Hoşgörü, yardımseverlik, dayanışmadan başka bir şey bilmezlerdi. Belki de iyilik tohumlarının her an her yerde ekilmiş olmasından dolayı bu köye kötülük pek uğramazdı. Huzursuzluk denen şey çok uzaktı. Havası bile bu güzel insanların yüreklerindeki iyiliği destekler nitelikteydi Yazları insanın içini ısıtan sıcaklıkta, kışları kalplerdeki buzları eritecek ılıklıkta geçerdi. Havası insanın ömrüne ömür katar, ruhuna ferahlık verirdi.Hava her zamanki güzelliğindeydi. Günün aydığını haber vermek isteyen kuş cıvıltıları güzelliğe güzellik katıyordu. Pencereden içeri esen ılık hava perdelerin ahenkle dans etmesini sağlayıp görsel bir şölen yaratıyordu. Güneşin cama yansıyan ışıltısı adeta bu görsel şöleni büyüleyici hale getirmek için çabalıyordu. Her şey yerli yerinde ve günlük gülistanlıktı ama bunun farkında olmayan bir tek kişi vardı. Sara, yüreğindeki acının ağırlığı ile açtı gözlerini. Güneş tepede bütün sıcaklığıyla selamlıyordu onu ama derler ya insan kalp gözüyle bakar dünyaya. Sara ‘nın durumu da bundan ibaretti yüreğindeki acı, sırtındaki yük bütün güzelliklerin önünde bir perde gibi duruyor, güzellikler artık buğulu, karamsar bir hal alıyordu. Sara’nın altın sarısı saçları, bal badem gözleri vardı. Öyle duru bir güzelliğe sahipti ki görenler ona hayran kalır, bir kez bakan bir daha dönüp bakardı. Uzun boyu, ince beli ile zarafetine zarafet katan bir güzellikle gelmişti dünyaya. Bu güzelliği annesinin ona armağanıydı. Annesi de köyün en güzel kadınlarından biriydi. Her zaman tartışmalara konu olmuş, peşinden çok koşulmuş biriydi. Sara’nın babası ve annesi birbirlerini sevip dillere destan bir aşk ile evlenmişlerdi. Altı tane de birbirinden güzel ve yakışıklı çocukları dünyaya gelmişti.Sara ise altı çocuklu bu ailenin en büyük kızıydı. İki erkek, onun dışında da üç kız kardeşi vardı. Hepsinin arasında birer yaş farkı olmakla birlikte en büyüğü on yaşındaydı. Sara ise henüz yeni reşit olmuştu. Bundan on sekiz yıl önce sıcak ve çiçek kokularının hüküm sürdüğü bir yaz günü dünyaya gelmişti. Bu yaz ise on sekizine yeni basmıştı. Her zaman on sekizine basmanın hayalini kurardı. On sekizine vardığında dünyanın bambaşka olacağını umut ediyordu. Bütün hayallerini gerçekleştirebilmek için sanki on sekizine basması gerekiyormuş gibi düşünürdü. Gerçekten de öyle olmuştu dünyası bir anda bambaşka bir boyuta taşınmıştı. Bütün yük daha da omuzlarına yüklenmişti ama Sara’nın beklentisi bu değildi. On sekizine basınca özgür olmayı bekliyordu. Her istediğini elde edebilmeyi, yaşıtları gibi güle oynaya bir hayat sürmeyi, hayallerini bir bir gerçekleştirmeyi…Ne yazık ki umduğunu bulamadı ve bu belki de bir ömür boyu hayatın imzası gibi onunla süregelecekti. Hayatın bütün yüklerini omzunda taşımanın verdiği öfke yüzüne yansıyordu. Sert mizacı duru güzelliğinin ve pamuk kalbinin önüne geçiyordu ama bir nevi de dış güçlere karşı savunma mekanizması mahiyeti taşıyordu. Sara insanlara karşı ketum, soğuktu. Belki de hayatın acımasız oyunları onu bu hale getirmişti, bilinmezdi ama görünen buydu. Sara, insanlara karşı ne kadar ketumsa hayvan dostlarına karşı bir o kadar hassas, pamuk kalpli ve sevecen yaklaşırdı. Çünkü hep şöyle düşünürdü ‘’ insanoğlu çiğ süt emmiştir. Aklı olsa da bu akıl kimi zaman kötülüğe çalışır, ayak kaydırmak, kalp kırmak için uğraşırdı ama hayvan dostları öyle değildi. Belki insanlardan farklı olarak akılları yoktu ama koca bir merhamet, koca bir vicdan duygusu ile dünyaya gelmişlerdi sanki ‘’bu yüzden hiç korkmazdı hayvan dostlarından hep kucak açardı onlara, en üzgün anında da hep onların şefkatini hissederdi yüreğinin derinliklerinde’’. Sara’nın babası köyde çobanlık, annesi ise ev temizliği yaparak geçimlerini sağlıyordu. Sara, canı sıkıldığında, üzüldüğünde her zaman babasının buzağılarının yanına koşar onlarla adeta bir insanla dertleşircesine dertleşirdi. Onlar cevap veremiyordu ama dinlediklerini bilmek bile rahatlatıyordu Sara’yı. En sevdiği buzağısı vardı, diğer buzağılardan geri kalmış, daha minikti. Adını da ‘’Huzur’’ koymuştu. Her yanına gidip seslendiğinde o huzuru iliklerine kadar hissetmek için. Ailesi çalışırken Sara ise bir yandan kardeşlerine bakıp bir yandan okuyup öğretmen olmak için çabalardı ve tabii ki de kara sevdası, rüyalarını süsleyen ama bir türlü kavuşamadığı aşkı Queen’in hayali ile günlerini geçirirdi. Sara’nın gönlünü kaptırdığı, aşkından her şeyini feda edeceği Queen, uçarı kaçarı bir çocuktur. Uzun boyu, kara kaşlarıyla adeta film karelerindeki yakışıklı erkeleri andırıyordu. Sürekli bir başkaldırı halinde, hayata, hayatın kirli yüzüne isyan eden biriydi. Bunun yanı sıra fiziki görüntüsüyle köyün en beğenileni, kızların dönüp bir daha baktığı, enerjisi yüksek biridir
Üzerimdeki uzun mu uzun elbise ile kaçıyordum koşuyordum durmaksızın...Bu benim son kaçış hakkımdı, beni yakalamadan saklamam gerekiyordu. Ayağım acıyor ve ağrıyordu. Sonunda ormandan çıkış yolu görünmüştü.Gördüğüm duvarlarla olduğum yere çöktüm.Arkamdan hışırtılı adım sesleri geliyordu.O sinirli sesi ile adeta kükredi.-Siktirmeyin belanızı şimdi arkanızı dönün lan!!!Ensemde hissettiğim nefes ile ürktüm.-Güzelim kaçarken şalını takmayı unutmakta yeni adet sanırım! Benim olan güzelim saçlarını nasıl kapatamazsın! Usulca başıma elbisenin aksine siyah şalı kafama güzelce sardı. Ve öpücük kondurdu. Korkarak ona döndüm. Gözlerinde kararlılık vardı. Elini kaldırdı hemen gözlerimi kapatım kendimi savundum. O ise aksine yanağımı okşadı. - Bu yaptıklarının cezasını eve gidince konuşacağız Nur\'um. Adamlarımın önünde seni azarlacak ya da dövecek kadar alçak bir adam değilim!!!Sen benim en kıymetli emanetimken sana kıymamı bekleme yavrum.- gidelim mi?Yavaşça çöktüğü yerden kalktı beni de kaldırdı.-gidelim kraliçem daha sana takmam gereken bir taç var evimizde...
Dear Reader, we use the permissions associated with cookies to keep our website running smoothly and to provide you with personalized content that better meets your needs and ensure the best reading experience. At any time, you can change your permissions for the cookie settings below.
If you would like to learn more about our Cookie, you can click on Privacy Policy.