7.323K
VISITORS
126

ABOUT ME

❤️Instagram : yazarasel ❤️yorum yapmayı unutmayın!!!!

ABOUT ME

❤️Instagram : yazarasel ❤️yorum yapmayı unutmayın!!!!
FOLLOWING
You are not following any writers yet.
More

STORY BY Asel

KANLI TOHUM [KUMA+21]

KANLI TOHUM [KUMA+21]

Reads

Volkan, annesine isyan etti. "Olur mu öyle şey anne?" diye haykırdı, yüzünde inançsızlık ve iğrenme ifadesiyle. "O benim yengem! Tufan'ın karısı! Ben onunla aynı yatağa nasıl girerim? Bu, ağabeyime, onun hatırasına ihanet etmek gibi bir şey!" Gülizar Ana, oğlunun gözlerinin içine baktı. Gözlerinde acıma yoktu, sadece demirden bir irade vardı. "İhanet mi? Asıl ihanet, onun adının toprakta unutulup gitmesi olur! Sen, onun kanını, onun adını yaşatacaksın. Bu, senin borcun. Hem, Berivan bu evden giderse, kim bakacak bana? Sen mi? Tarladan, hayvanlardan artan vakit mi kalacak? O burada, benim yanımda kalacak. Ve bu evde bir bebeğin sesi yükselecek. Tufan'ın bebeğinin." Volkan'ın itirazları, annesinin değişmez gerçeği karşısında eriyip gidiyordu. "Ama Dilan... Dilan ne olacak?" diye mırıldandı çaresizce. Dilan... Volkan'ın karısı, sessiz, çalışkan, gözlerinde hep bir tedirginlikle dolaşan Dilan. Bu haberi duyduğunda, önce anlam veremedi. Sonra yavaş yavaş, kocasının, kayınbiraderinin dul karısıyla evlendirilmek istendiğini anladığında, yüreğine bir buz kütlesi saplandı. Bu, onun konumuna, varlığına yapılmış en büyük hakaretti. Kuma getirilmekti. İkinci kadın olmak, evinde, kocasını bir başkasıyla, hem de hiç beklenmedik biriyle paylaşmaktı. Gülizar Ana'nın karşısına çıktığında, elleri titriyordu. "Ana Bu doğru mu? Volkan'ı... Berivan'la mı evlendireceksiniz?" Gülizar Ana, onu hiç kıpırdamadan süzdü. "Evet, Dilan. Bu evin, bu ailenin devamı için gerekli. Sen de anlayış göstermelisin. Sen zaten bu evin gelinisin. Hiçbir şey değişmeyecek." "Hiçbir şey mi değişmeyecek?" diye fısıldadı Dilan, gözleri dolarak. "Ben... Ben ne olacağım? Bu nasıl bir şey? Kocam..." "Kocan yanında olacak!" diye keskin bir tonla girdi Gülizar Ana. "Sen evin hanımısın. Berivan da... O da bu evin bir ferdi olacak. Bu, aşiretin kararı. Töre böyle." "Töre mi?" diye sordu Dilan, sesi ilk kez bu kadar sert çıkmıştı. "Bu töre değil, zulüm! Ben razı olmuyorum! Asla!" Gülizar Ana'nın yüzü gerginleşti. "Razı olmak zorunda değilsin. Sadece boyun eğeceksin. Bu evde benim sözüm geçer. Ve ben, Tufan'ımın soyunun sürmesini istiyorum. Senin çocuğun olmadı. Bu, en doğru yol." "Çocuk..." diye inledi Dilan. Bu kelime, onun en hassas, en acı noktasına basmıştı. Yıllardır çocuk sahibi olamamanın ezikliği, şimdi onu bu zulmün ortağı yapmak için kullanılıyordu. Odayı terk etti, yüreği paramparça, kendini bir hiç gibi hissederek. Bu fırtınanın tam ortasında, her şeyin bir eşya gibi alınıp satıldığı, planlandığı Berivan ise, adeta bir tahta kukla gibiydi. Kimse onun fikrini sormamıştı. Onun duyguları, istekleri, korkuları hiç mi hiç önemli değildi. Gülizar Ana, bir akşam onu odasına çağırdı ve olacakları, bir emir verir gibi anlattı. "Volkan'la evleneceksin," dedi, odanın loşluğunda sesi metalik ve soğuk. "Bu evde kalacaksın. Bana bakacaksın. Ve Tufan'ımın çocuğunu doğuracaksın. Anladın mı?" Berivan, yere bakıyordu. İçinde bir şeyler kırılıyor, dağılıyordu. Tufan'ın anısı, şimdi onu başka bir erkeğin, hem de onun kardeşinin kollarına itmek için kullanılıyordu. Bu, Tufan'a yapılan son ihanetti. Ama hayır, ihanet değildi. Çünkü ihanet etmek için bir irade gerekirdi. Onun iradesi yoktu ki. O, sadece Gülizar Ana'nın öfkesi ve aşiretin töresi arasında öğütülen bir buğday tanesiydi. Hiçbir şey söylemedi. Sessizce başını eğdi. Bu, onun teslimiyetinin, çaresizliğinin en ağır ifadesiydi. Volkan, Dilan'ın ağlayışlarını, Berivan'ın donuk sessizliğini gördükçe içi parçalanıyordu. Annesine yalvardı, bu fikirden vazgeçmesi için. Ama Gülizar Ana'nın kararı okyanusa kazınmış yazı gibiydi. "Hazırlanın," dedi bir akşam yemeğinde, herkese bakarak. "Düğün, gelecek hafta. Aşiret büyükleri de gelecek. Küçük, sade bir tören olacak." Dilan, tabağına bakakaldı, yutkundu. Volkan, yumruklarını sıktı. Berivan, boşluğa bakmaya devam etti. Ve böylece, bir düğün hazırlığı değil, bir idam mahkumunun son yemeği gibi bir atmosfer sardı evi. Gülizar Ana, sandıktan çıkardığı eski bir gelinliği Berivan'ın önüne attı. "Bunu giyeceksin," dedi. Dikişler gevşemiş, rengi solmuştu. Berivan ona baktı. O gelinlik, bir zamanlar umutları, sevgisi, Tufan'ın sıcak gülüşüyle dolu olan genç kızı değil, sadece Gülizar Ana'nın karanlık planının bir uzantısını giyecekti. Düğün gecesi yaklaştıkça evdeki gerilim dayanılmaz bir hal aldı. Dilan, odasına kapandı. Volkan, sürekli dışarıda, tarlalarda dolaşıyordu. Berivan ise, kendi sonunun bekçisi gibi, pencerenin yanında oturuyor, dışarıdaki karanlığı seyrediyordu. Gülizar Ana ise, hiç olmadığı kadar hareketli, hiç olmadığı kadar güçlü hissediyordu kendini. Oğlunun intikamını alıyor, soyunu sürdürüyor, aşireti susturuyor ve kontrolü elinde tutuyordu. Bu, onun zaferiydi. Acısının, onu ne hale getirdiğini göremiyordu. Göremediği bir diğer şey ise, bu zoraki evliliğin, evin temellerine ekeceği nefret, acı ve yıkım tohumlarıydı. Tufan'ın anısı, belki bir çocukla yaşayacaktı, ama bu çocuk, sevgisizliğin, zoraki bir birleşmenin ve derin bir mutsuzluğun gölgesinde doğacaktı.

Updated at

Read Preview
AĞANIN ATEŞLİ KADINI[+21]

AĞANIN ATEŞLİ KADINI[+21]

Reads

Boran, onu becermek için deliriyordu. Göz göze geldikleri an, Elif’in bütün soluğu boğazında düğümlendi. Ne öfkesine, ne korkusuna hâkim olabiliyordu; içi buz gibi kesiliyor, dizlerinin bağı çözülüyordu. Boran ağır ağır yürüdü. Adımlarının sesi bile tehdit gibi geliyordu. “Yaklaşma lan bana,” dedi Elif, sesi titrek ama delici. “Bir adım daha at, vallahi üstüne atlarım.” Boran’ın dudağının kenarı yukarı kıvrıldı; sinir bozan, iğrenç bir sırıtış. “Üstüme atlayacak kadar hevesli misin yoksa?” dedi, sesi laubali bir pislik tonu. “Ben anlamadım… Kaç diyorsun ama gözlerin başka şey söylüyor.” Elif’in içi kaynadı. “Defol git! Sana heveslenecek değilim, ölürüm daha iyi.” Boran kahkaha attı, kısa, keskin, sinir bozan bir kahkaha. “Ölmek kolay,” dedi. “Asıl zor olan… benimle aynı odada nefes almaya mecbur kalmak.” Tam o anda lamba çat diye söndü. Karanlık kör eder gibi üstlerine çöktü. Bir tek nefesleri vardı: onunki ağır, tehditkâr; Elif’inki kesik kesik, öfkeyle karışık korkulu. Elif o an anladı: Bu herifle kavga etsen de, kaçsan da, yol aynı boka çıkıyordu. Bu adam kaderi gibi peşine yapışmıştı. İçinden küfretti: “Lanet olsun, bu herifle aynı karanlığa hapsoldum. Ne yana kıpırsam bataklık… ama o bataklığa ben değil, o gömülecek.” Karanlığın içinde Boran’ın sesi tekrar duyuldu, alçak ve ayar bozan bir tonda: “Merak etme,” dedi. “Daha başlamadık bile. Sen nefes almaya devam et… Karanlıkta kim daha güçlü, birazdan anlarsın.” Elif dişlerini sıktı. “Karanlık seni saklamaz, Boran,” dedi fısıltıyla. “Beni değil, seni yiyip bitirir.”

Updated at

Read Preview
KARA DUVAK [TÖRE][+21]

KARA DUVAK [TÖRE][+21]

Reads

Devran, onu kolundan yakalayıp duvara sıkıştırdığında, Sahra’nın nefesi kesildi. Erkek kokusu, tütün ve güçlü bir parfümle karışmıştı, burnunu tıkıyordu. “Bırak beni!” diye inledi tüm gücüyle direnerek. “Ben senin yengenim! Bana nasıl o gözle bakıp dokunmaya cesaret edersin? Behram’ın, abinin kemikleri sızlayacak mezarında!” Gözlerinden sıcak yaşlar boşalıyor, çaresizliği boğazında düğümleniyordu. Devran’ın yüzünde en ufak bir pişmanlık, bir insanlık kırıntısı yoktu. Tam aksine, buz gibi bakışları daha da keskinleşti. Bir anda kolunu sımsıkı kavradı ve sert bir hareketle kendine çekti. Sahra’nın ince bedeni, Devran’ın düğmeleri açık gömlekle örtülü çıplak, sert göğsüne çarptı. Sıcaklığı ve gücü onu sarhoş etti. “Burada adetler böyledir Sahra!” diye hırladı kulağının dibinden sesi metalik ve duygusuzdu. “Abim hiçbir zaman gerçekten abim olmadığı için, sen de hiçbir zaman yengem olmadın! Kadınlık görevini yap. Sonra ne halt edersen et. Senden tek istediğim, bu soyu sürdürecek bir erkek evlat. Sana duygusal bir şeyler besleyeceğimi, aşk söz konusu mu sanıyorsun? Zaten! Sadece yatağımda karım olacaksın. Beni sevip sevmemem umurumda bile değil.” Sahra, bu sözlerin soğukluğu karşısında donakaldı. Tüm mesele bu muydu? Bir çocuk makinesi olmaktı ondan istediği? İğrenç bir tiksintiyle sarsıldı. “Gerçekten iğrençsiniz!” diye tükürür gibi söyledi. “Ama öyle olsun. Abinin siktiği kadını sikmeyi miden kaldırıyorsa, al bedenimi! İşte seninim!” Öfke ve çaresizlikle, üzerindeki ince elbisenin yakasını iki eliyle yırtarcasına aşağı çekti. Kumaş yırtıldı ve omuzlarından süzülerek yere düştü. Şimdi karşısında, sadece ince iç çamaşırlarıyla, titreyen bedeniyle duruyordu. Soğuk taş duvar sırtını yakıyordu. Devran’ın gözlerinde bir parıltı vardı ama zafer ya da arzudan çok, sahiplenmenin vahşi bir ifadesiydi. Hiç tereddüt etmeden elini uzattı, onun ince belini yeniden kavradı ve bedenini tekrar kendine çekti. Diğer eli sırtına kaydı, sütyenin kopçasını buldu ve tek bir becerikli hareketle çözdü. “Güzel,” diye mırıldandı sesi alçak ve tehditkârdı. “Hemen alışıyorsun.” Sütyen gevşeyip düştü. Sahra’nın dolgun göğüsleri açığa çıktı, soğuk havada ve onun bakışları altında diken diken oldu. Devran başını eğdi, dudakları neredeyse kulağına değecek kadar yaklaştı. Sıcak nefesi teninde yanık izi bırakıyordu. Bir eliyle de Sahra’nın iri memesini kavramıştı. “Ve evet,” diye fısıldadı her hecesi bir zehir gibi akıyordu kulaklarına. “Kardeşimin siktiği karıyı sikmeyi midem kaldırır. Hatta biraz sonra, canlı olarak buna şahit olacaksın.” Sahra gözlerini kapadı. Artık kaçış yoktu. Sadece, bu buz gibi adamın ve onun iğrenç isteğinin esiri olmuştu.

Updated at

Read Preview
KÜÇÜK AĞA [HALEF +21][KUMA]

KÜÇÜK AĞA [HALEF +21][KUMA]

Reads

İçimde biriken her şey – yalanlar, suçluluk, bastırılmış arzu – bir volkan gibi patladı. Onu yataktan kaldırıp, ters çevirdim, domaltarak pozisyon aldım. Hafif bir çığlık attı, şaşırmıştı. Biz her zaman yüz yüze sevişirdik. "Ateş, ne yapıyorsun?" diye fısıldadı, sesi bir korku ve heyecan karışımıyla titreyerek. Cevap vermedim. Onun kalçalarını kavradım, parmak izlerimin teninde kırmızı izler bırakacağı kadar sertçe. Artık onu gözlerinin içine bakmak zorunda değildim. Artık Mavi'yi değil, sadece bir kadını, sadece bir vücudu görüyordum. Bu, onu bir nesneye indirgemek gibi sapkınca ve adaletsizceydi, ama işe yarıyordu. Zihnim sustu. Sadece bedenim vardı. İçimdeki fırtınayı, hıncı, açlığı onun bedenine boşaltarak seviştim. Her itişim, Suna'ya duyduğum öfke ve arzunun bir ifadesiydi. Mavi'nin inleyişleri, artık hazdan çok şaşkınlık ve hatta biraz acıyla doluydu. Ama ben, bu acıyı, bu kontrolü kaybetme hissini duymak istiyordum. Suna bana kendimi kaybettiriyordu. Ben de şimdi, aynısını Mavi'ye yapıyordum. Sonunda, boşaldığımda, bir homurtuyla onun üzerine yığıldım. Ter içindeydik. Odaya, seks ve günah kokusu sinmişti.

Updated at

Read Preview
KIRMIZI REÇETE [+21]

KIRMIZI REÇETE [+21]

Reads

Beni muayene masasına itti. Sert, soğuk yüzey sırtıma değdi. Üzerime eğildi, ağzıyla göğüs uçlarımı, ince tişörtümün üzerinden ısırarak, emerek keşfetti. Her dokunuşu elektrik çarpması gibiydi, her ısırışı beni daha da çıldırtıyordu. Eteğimi yukarı çektim, iç çamaşırımı bir hamlede aşağı indirdi. Ben de onun kemerini çözdüm, pantolonunun fermuarını açtım. Arzumuz o kadar acil, o kadar vahşiydi ki, giysilerimizi tamamen çıkarmaya bile gerek duymadık. Hazır olduğumu hisseder hissetmez, kalçalarımdan tuttu ve kendini içime attı. Bir çığlık attım, bu ani, sert girişin verdiği acı ve haz karışımı duyguyla. Beni masanın kenarına doğru iterek, içimdeki derinlikleri keşfetti. Her hareketi güçlü ve iddialıydı, kontrolü elinde tutmaya çalışıyordu.

Updated at

Read Preview
MAFYANIN SÖZLEŞMELİ KARISI [+21]

MAFYANIN SÖZLEŞMELİ KARISI [+21]

Reads

Kerem iyice yanaştı, çıplak göğsü Sibel'in sırtına yapıştı. Elleri memelerinden aşağı kaydı, karnında, kalçasında dolandı. Her yeri eliyor, her yerini okuyordu. Sıcak nefesi kulağının dibindeydi, Sibel'in bacaklarının titremesine neden oldu. "Yatağa yat," diye hırladı, sesi iyice kalınlaşmıştı. Sibel direnmeden sırtüstü uzandı, gözleri Kerem'de, bakışları korku ve azgınlıkla bulanık. Kerem yatağa çıktı, üstüne çöktü, ağırlığını tamamen hissettirdi. Göz göze geldiklerinde belliydi: Birinin gözlerinde tamamen zorbalık, diğerinde ezilme isteği vardı. "Benim malım olduğunu söyle," diye üsteledi Kerem, kalçasını ona dayayarak ama içine almadan. "Hadi söyle, Sibel." Sibel başını iki yana salladı, sanki ağzı dikişliydi. Kerem, poposuna öyle bir şaplak attı ki ses duvarı yıktı. Sibel'den yırtıcı bir çığlık koptu. "Söyle diyorum!" diye kükredi, sesi iyice sertleşmişti. Gözlerinde öfke ve iğrenç bir zevkin birleştiği yaşlar belirdi. "Seninim," diye inledi, sesi paramparça. "Kahrolası, seninim.

Updated at

Read Preview
Askerin Platonik Aşkı  [Asker][+21]

Askerin Platonik Aşkı [Asker][+21]

Reads

Bazı kararlar cesaret ister. Bazıları ise kimliğinden vazgeçmeni. Aylin, asker olmak için değil… Aşık olduğu adamın dünyasına ulaşabilmek için üniformaya uzandı. Ama bu dünya kadınlara kapalıydı. O yüzden saçlarını kesti. Adını geride bıraktı. Kalbini susturup, bir yalanın içine girdi. Artık o, Aylin değil. Artık o, Ali.Ve kaderin en acı oyunu şuydu:Aşık olduğu adam, karşısına komutanı olarak çıktı. Bu hikâye; fedakârlığın, cesaretin ve gizlenmiş bir kalbin hikâyesi. Gerçeğiyle sınanan bir kadın,Sessizliğiyle hükmeden bir adam ve aralarında kimsenin bilmediği bir geçmiş…Bir sır ne kadar taşınabilir?Bir yalan, kalbi nereye kadar koruyabilir?Bu hikaye; sadece asker olmanın değil,Kendinden vazgeçmenin bedelini anlatıyor. Ve bazen…En büyük savaş, cephede değil, kalbin içinde verilir.

Updated at

Read Preview
Konağa düşen ateş +18

Konağa düşen ateş +18

Reads

"Ne olur etme Bedirhan! Karını pavyona nasıl satarsın? Hiç mi vicdan yok sende?" diye ağlarken, kocası ona nefretle baktı. "Ne kocası lan? Nikah sahteydi! Şimdi git ve layık olduğun şeyi yap!" Sonrasında ise onu, pavyon sahibinin kollarına attı. İçi yanarcasına ağlarken kalbi sıkıştı. Şimdi ne yapacaktı?

Updated at

Read Preview
ASKERİ TEMAS [+21]

ASKERİ TEMAS [+21]

Reads

Demir, kadının sırtına düşen gölgede bir an durdu. Parmak uçları, onun teninde gezinen rüzgâr gibi yavaş, ama niyetinden emin. Serra’nın omzundaki küçük beneğe dokundu, sonra alnından düşen kâkülü geriye itti. Kadın, uykunun içinde bile titredi; belli ki bedeni hâlâ o gecenin kalıntılarını taşıyordu. Battaniyenin altından yükselen sıcaklık, odanın havasına karışmıştı. Ter, sabaha karışmış bir sır gibi kokuyordu. Demir’in göğsüne yaslanmış o ince beden, yumuşak bir nefesle kıpırdandı. O an, geceyi değil, gecenin ağırlığını hatırladı. Teninin kokusunu, saçlarının karanlıktaki gölgesini, dudaklarının arasından çıkan yarım bir fısıltıyı. “Delirdin mi sen?” diye mırıldandı kendi kendine, ama sesi bile buhar gibi dağıldı havada. Parmağı, battaniyenin kenarından sızarak Serra’nın beline kadar indi. Kadın, uykusunda bir kez daha ona yaslandı; sanki bilmeden, o sıcaklığa çağrılıyormuş gibi. Demir, içinden gelen o dalgayı bastırmak istedi ama nafileydi. Her nefesinde, onun teninden gelen koku, yıllardır içine gömdüğü bir açlığı uyandırıyordu. Belki bu şehirde bin türlü günahın adı vardı, ama o an, hepsinin en sessizi, en yakıcısı buydu.

Updated at

Read Preview

Navigate with selected cookies

Dear Reader, we use the permissions associated with cookies to keep our website running smoothly and to provide you with personalized content that better meets your needs and ensure the best reading experience. At any time, you can change your permissions for the cookie settings below.

If you would like to learn more about our Cookie, you can click on Privacy Policy.